Bir köy var, adı Kiğı. Güneydoğu Anadolu’nun kalbinde, tarihin izlerini taşıyan, dağlarla çevrili bir köy. Eğer orada bir zamanlar yaşamışsanız, o dağların size anlattığı binlerce hikaye vardır. Her bir taş, her bir rüzgarın estiği yön, köydeki insanların geçmişine dair bir şeyler fısıldar. Kiğı, sadece coğrafi bir yer değil; orada yaşamak, o topraklarla bir bütün olmak demek. Ve bir soru var ki, yıllardır herkesin zihnini meşgul eder: “Kiğı Alevi mi?”
Kiğı’nın Kimliği: Bir Soru, Bir Hikaye
Bu soruyu sadece bir etnik kimlik meselesi olarak görmek, çok dar bir perspektife sahip olmak demek olurdu. Çünkü Kiğı, sadece Alevi ya da Sünni olmakla tanımlanabilecek bir yer değil. Her bir bireyiyle, her bir öyküsüyle çok daha derin bir kimlik barındırıyor. Ancak, Kiğı’da yıllar boyu süren bir tartışma var: “Kiğı Alevi mi?”
İki Farklı Dünyanın Çatışması: Adam ve Zeynep
Kiğı’da Zeynep ve Adam adında iki genç vardı. Zeynep, köyün bağrından çıkmış, hayatı hep insanlar arasında, ilişkilerde arayan bir kadındı. Her şeyin temeline insanı, duyguları koyar, empatiyle hareket ederdi. Adam ise farklıydı; bir adım ötesini görebilen, soruları çözmeye odaklanan ve dünyayı stratejik düşünceyle algılayan biriydi. İkisinin arasındaki en büyük fark, dünyayı görme biçimleriydi. Fakat bir şey vardı ki, bu iki farklı bakış açısı onları her zaman birbirine yaklaştırıyordu: Kiğı’nın kimliği.
Bir gün, Zeynep köy meydanında Adam’a yaklaşarak, “Kiğı Alevi mi?” diye sordu. Adam, hafifçe gülümsedi ve cevabını verdi: “Kiğı halkı, her şeyden önce kendi kimliğini, kendi değerlerini seçer. Bu soruya verilecek tek bir cevap yok. Ancak, içindeki gerçeği bulmak, köyün geçmişini anlamak lazım.”
Gizli Geçmişin Peşinde
Zeynep, Adam’ın söylediklerinden etkilenmişti. Ama o, köyün kalbinde derin izler bırakan bir geçmişin sırrını çözmeye kararlıydı. Zeynep, sorusunun peşine düşerken, kadınların doğal empatik bakış açısını taşıyordu. Birçok yaşlı kadınla sohbet etti, onların anılarına dalıp Kiğı’nın geçmişi hakkında fikir edinmeye çalıştı. Her kadın, farklı bir şekilde “Alevilik”ten bahsediyordu ama hiçbiri net bir şey söyleyemiyordu. Her biri bir parça gerçek sunuyordu; fakat hiçbiri tek başına bütün resmi göstermiyordu.
Adam, soruyu çözmenin yolu olarak daha çok tarih kitaplarına yöneldi. Köyün geçmişine dair her kaynağı inceledi. Çeşitli araştırmalara dayanan yazılarda, Kiğı’nın bir zamanlar çok daha farklı inanç yapılarından etkilendiği ve halkının birçok farklı dinî ve kültürel yapıyı benimsediği yazıyordu. Fakat net bir sonuca ulaşmak, Adam’ı da tatmin etmiyordu. Çünkü gerçek, bazen kitaplarda yazmaz, insanların kalbinde yazılır.
Birleşen Yollar
Bir gün, Zeynep ve Adam birlikte köyün en eski mezarlığının olduğu tepeye çıkmaya karar verdiler. Burada bir şey vardı; bir sessizlik, bir huzur. Gözlerini kapatıp düşündüklerinde, her ikisi de ne kadar farklı yollardan gitmiş olsalar da, aynı soruya farklı açılardan bakmanın onlar için önemli olduğunu fark ettiler.
Zeynep, “Belki de soruyu yanlış soruyoruz,” dedi. “Kiğı, sadece Alevi olmakla tanımlanamaz. Bu topraklar bir arada yaşamış insanların hikayesiyle yoğrulmuş. Belki Alevilik, buradaki bir parça gerçekliğin yansımasıdır ama bu topraklarda birden fazla kimlik barındırıyor.”
Adam, Zeynep’in söylediklerine katıldı. “Evet, belki de bizim anlamamız gereken, Kiğı’nın kimliği üzerine tek bir etiket koymak değil, burada yaşayan herkesin bir arada nasıl var olduğudur. Bu topraklarda her kimlik bir arada var olabiliyor.”
Sonuç: Kiğı’nın Kimliği
Ve böylece, Zeynep ve Adam, Kiğı’nın kimliğini sadece Alevilik üzerinden tanımlamanın ne kadar yetersiz olduğunu fark ettiler. Kiğı, bir arada var olmanın, birbirine saygı duymanın, köklerini koruyarak ilerlemenin örneğiydi. Kiğı halkı, bir bütün olarak Alevilikten, Sünniliğe, Hristiyanlığa kadar farklı inanç ve kültürleri harmanlayarak tarihsel bir çeşitliliğe sahipti. Bu kimlik, zamanla şekillendi, evrildi ve birbirine sarılan birçok kültürün birleşiminden doğdu.
Sonuç olarak, “Kiğı Alevi mi?” sorusu, tek bir doğru cevabı olmayan, köyün tarihsel ve kültürel dokusuyla iç içe geçmiş bir sorudur. Kiğı, kendi kimliğini her bireyde farklı biçimlerde bulur. Ve bu farklılık, aslında Kiğı’yı özel yapan en büyük özelliktir.